Isparta Türkocağı'nda "Türkiye’nin algıladığı güvenlik sorunlarının dünü ve bugünü" sohbeti yapıldı.

Isparta Türkocağı'nda "Türkiye’nin algıladığı güvenlik sorunlarının dünü ve bugünü" sohbeti yapıldı. Isparta Türkocağı'nın yeni yılın ikinci Ocak başı sohbetinin konusu "Türkiye’nin algıladığı güvenlik sorunlarının dünü ve bugünü", konuğu ise, 11 nci. Cumhurbaşkanı Eski Danışmanı hemşehrimiz Emekli Kurmay Albay Cemil ANTALYALI oldu. Türkocağı Prof.Dr.Turan Yazgan Konferans salonunda ki sohbet Pazartesi akşam saat 20.30 de başladı ve iki saat sürdü. Gecenin konuğu özetle şöyle dedi: Bugün Türkiye’yi derinden etkileyen Suriye kaynaklı tehdidin boyutunun ne olduğunu anlamak için kısa geçmiş olarak 5 yıllık, orta geçmiş olarak 1980'lere uzanan tarihi gelişmeleri iyi hatırlamak gerekmektedir. Yoksa sadece kısa bir zaman dilimi ile olaya bakacak olursak; IŞİD diye adlandırılan zalim terör örgütünün bir kısım Suriye halklarına karşı yürüttüğü katliamlar sonrasında canını kurtarmak isteyen on binlerce sivil halkın ülke sınırlarına yönelik zorunlu göçü gibi bir algı ile olaya bakar ve perde arkasında oynanan oyunu göremeyebiliriz. Bugün Ortadoğu da belli bir strateji boyutunda şekillendirilen gelişmeleri, 1979 İran devrimi sonrasındaki Irak-İran savaşından başlatarak bu güne, hatta 5 yıl sonrasına kadar uzatmak mümkündür. Bu kapsamda, geçen bu süre zarfında meydana gelen olaylardan İran-Irak savaşı, 1990 birinci körfez harbi ve Kürt otonom bölgesi oluşturulması, 1997 Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, yakalanıp teslim edilmesi, aynı dönemde Fettullah Gülen’in ABD’ye götürülmesi, 28 Şubat süreci Erbakan-Çiller Hükümetinin düşürülmesi, Ecevit’in hastane macerası, Koalisyon hükümeti, 11 Eylül saldırıları, El Kaide ve 2003 ikinci körfez harbi, Arap Baharı ve IŞİD’i, nihai kertede oluşturulması istenen koşullar için yazılmış senaryoların ürünü olarak görmek gerekir. Nedir bu strateji ve planlayıcısı kim diye bir soru sorduğumuzda tartışmasız verilecek cevap; tam yüzyıl önce Sykes-Picot Anlaşması ile şekillendirilen bölgeyi, İsrail’in köklü bir şekilde güvenliğini sağlayacak şekilde yeniden dizayn etmek diye özetlemek mümkündür. Planlayıcıları ve icracıları ise ABD, İsrail ve İngiltere’dir. Bölgede 35 yılda meydana gelen tüm olayların bir merkezden planlanarak yönetildiğini söylemek, haklı olarak bazı şüpheleri doğurur. Ancak bu sürecin yakın şahidi ve alt kodlarını bilen biri olarak tezimin sonuna kadar arkasında olduğumu ve bu gelecek aşamalarının da hiç de iyi olmayacağını söylemek zorundayım. Geçen bu 35 yıllık süreçte hedef alınan bölgede, önce ABD’ nin bir canavar algısı oluşturduğu, sonrasında da kendisinin kurtarıcı gibi ortaya çıkıp canavardan bölgeyi ya da ülkeyi kurtardığı senaryosunu hep gördük. Örnek mi? Irak- İran savaşında; canavar İran- kurtarıcı ABD, Sonrasında Kuveyt işgali; canavar Saddam- kurtarıcı ABD, 28 Şubat süreci; canavar “irtica”- kurtarıcı ABD’nin yurt içi maşaları, İkinci körfez harbi dönemi; canavar El Kaide ve Saddam- kurtarıcı yine ABD, Arap Baharı dönemi ; canavarlar diktatör yönetimler- kurtarıcı ABD destekli sosyal medya kullanıcıları, Şimdi ise canavar IŞİD, kurtarıcı elbette ABD. Peki ne zamana kadar sürecek? İsrail’in güvenliğinin temel dayanağı olacak olan, denize kıyısı bulunan bağımsız Kürt Devleti için öngörülen topraklar diğer halklardan temizlenip, Barzani/YPG’ye teslim edilip Ortadoğu haritası yeniden şekillendirilene kadar. Bu kapsamda sözü siyasi liderlerimize yönelik olarak şöyle bağlayayım, Lütfen parti menfaatlerini değil milli menfaatleri öncelikle düşünün, senaryosu 40 yıl önce yazılmış ve belki bir 5 yıl daha sürecek olan bu senaryonun maalesef bugüne kadar aciz figüranları olduk. Hayır değiliz diyenlere, yıllarca PKK ile mücadele adına Kürt devletinin temellerini attığımızı, 5 yıl önceki Suriye politikasındaki tuzağı görmeyerek “stratejik derinlik” ten yoksun bir şekilde balıklama daldığımızı, akabinde de Süleyman Şah türbesini sınıra çekmenin bugün çekilen pişmanlığını hatırlatırım. Ayrıca bugün stratejik öngörüsüzlüğün bedeli olarak, maalesef daha ağır faturaları ödeme riski ile karşı karşıya olduğumuzu da söylemek zorundayım. 15 Temmuz darbe girişiminin Allahın lutfuyla başarıya ulaşamamasının, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin önüne yeni bir kurtuluş fırsatı olduğunu değerlendiremez ve oluşan yeni dengelere göre tehdit ve risk önceliklerimizi doğru sıralayamaz ve tedbir alamazsak; darbe girişiminde sağlanan destek ve birlik beraberlik ruhu yönlendirilmiş risklere dönüşebilir ve Allah muhafaza yeni bir kurtuluş savaşı içinde kendimizi bulabiliriz. Bu kapsamda bilinçli olarak kaşınan, farklılıklarımızdan kaynaklanan sorunlarımızı bir kenara bırakarak, milli şuur içinde kenetlenmeli Vatanımızın, Özgürlüğümüzün ve Cumhuriyetimizin kıymetini bilmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Sohbet soru,cevap,katkılar ve ikramlar sonrası sonlandırıldı.

