Normalleşme Mecburiyeti-2
Normalleşme Mecburiyeti-2
Mavi Marmara konusu ise Türkiye’nin belki de hiç karşılaşmadığı trajik bir olay olarak tarihe geçti. İHH adlı dernek iktidar çevrelerinden bulduğu destekten yararlanarak Gazze’ye uygulanan ambargoyu delme iddiasıyla uluslararası politik bir atağa kalkıştı. Bu kuruluşu yönetenlerin niyeti gerçekten Gazze halkına yardım ulaştırmaktan ibaret olsaydı bunun başka bir yolu vardı. Nitekim dönemin Kızılay Başkanı Dışişlerinde konuyla ilgili düzenlenen toplantıda bunu dile getirdi. Kızılay tırlarının karayolundan Gazze’ye yardım ulaştırabildiğini, kendilerine engel çıkarılmadığını, istenirse İHH’nın topladığı yardım malzemesinin tümünü yerine ulaştırmaya hazır olduğunu ifade etti. Ama İHH yetkilileri politik bir manevra yaparak İsrail’i köşeye sıkıştıracaklarını düşündüklerinden bu teklife yanaşmadılar. Hükümet isteseydi bu geminin Antalya’dan denize açılmasını kesinlikle önleyebilirdi. Nitekim bir süre sonra, Yunan Hükümeti, benzer bir girişim yapmak isteyen başka bir grubun Pire Limanı’ndan çıkış yapmasına izin vermedi. Sonuçta olanlar oldu. İsrail askerleri üstlerinden aldıkları emirleri uygulayarak gemiye barbarca bir saldırı düzenledi, on vatandaşımızı katletti.
İsrail’in hukuk kurallarını, insani ve ahlâkî ilkeleri yok sayan vahşi saldırısının elbette kabul edilir bir tarafı yoktur. Meselenin bu yanı bir tarafa, bu konuda esas sorgulanması gereken şey sorumsuz bir kuruluşun Türkiye’nin dış politikasını son derece olumsuz etkileyen bu girişimine neden izin verildiğidir. Bölge ve Dünya dengelerinin hızla değiştiği, Türkiye’nin çok yönlü tehdit ve baskılarla karşı karşıya kaldığı, yalnızlaştığı bir ortamda, İHH’nın kendi başına politik bir senaryo üretmeye kalkışması ve buna göz yumulması devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir olaydır. Bu kuruluşun, on vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan olaylara zemin hazırladığından dolayı şimdiye kadar sorgulanmasına ihtiyaç duyulmaması, hâlâ itibar gösterilmesi ilginç bir tavırdır.
Rus uçağının düşürülmesinden iki gün önce yapılan bir güvenlik zirvesinde konunun ele alındığı, Rusya’nın Türkiye’nin itiraz ve tepkilerine kulak asmadan ihlalleri sürdürdüğü hususunun değerlendirildiği, sonuçta angajman kurallarının Rus uçaklarına karşı da uygulanmasına ilişkin iddiayı haber kaynakları güçlü bir gazeteciye sordum; bunun doğruluğunu ifade etti. Dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun “düşürülme emrini kendisinin verdiğini”açıklaması iktidarın iç politikaya yönelik mesajları ne derece önemsediğinin tipik bir örneğidir. Rusya’ya meydan okuyarak, Moskova’nın yayılmacı hamlelerine izin verilmeyeceği anlamına gelen gösterişli hamleler yaparak kamuoyunda prim yapıyor görünebilirsiniz. Ama bir satranç oyununda olduğu gibi, yaptığınız hamlenin karşılığının neler olacağını, nasıl cevap verileceğini hesaplamadan buna kalkışırsanız, sonuçta ortaya çıkan ekonomik ve politik şartlar ilişkilerin normalleştirilmesini zaruri kılar. Bu yönde atacağınız adımlara kılıf aramak zorunda kalırsınız.
Dış politikamızda altı yıldır yaşanan bu karmaşanın, reel şartları bir kenara bırakarak içi doldurulmayan hamasi söylemlerle, sırf retorikle siyaset inşaya kalkışmanın imkânsızı denemek anlamına geldiğini dileriz artık herkes anlamış olsun.
Bu olmadığı zaman neler yaşandığı ortadadır. Askerimiz ve polisimiz canlarını ortaya koyarak Güneydoğu’da 2009’dan bu yana ısrarla sürdürülen çözüm süreci sırasında kaybolan kamu otoritesini yeniden kurmaya, devletin varlığını ortaya koymaya, etnik fitneyi bastırmaya çalışıyor. Dış politikada oluşan hasarın giderilmesi maksadıyla adımlar atılıyor. İçeride ve dışarıda hissiyattan, hamasetten uzak daha gerçekçi rasyonel politikalar izlenseydi bunlara gerek kalır mıydı?
Kaybedilen çok kritik yılların, maddi ve manevi zararların, tehlikeli şekilde tırmanmakta olan toplumsal kutuplaşmaların hesabını kim verecek?
Op.Dr.Levent Başyiğit Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı
|
83 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |